İŞGALCİ İSRAİL'İN AFRİKA SİYASETİNİN İPUÇLARI
Abdulkadir Tok
21. yüzyılın ilk çeyreğinde ABD’nin de bilfiil desteğiyle Afrika siyasetinde köklü değişikliklere giden İsrail, bu süreçte kimi zaman birebir ilişkilerle kimi zaman da sadece ticaret ve turizm üzerinden Afrika politikasını yürüterek Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi rejimlere doğrudan destek verdi. Bu ülkelerin körfez bölgesinde ve Afrika’daki gücünü kendi siyasi hedefleri için kullandı.
Özellikle Soğuk Savaş’ın bitmesi ve barış görüşmelerinin başlaması, İsrail’in yeni dünya devletleri ile ilişki içerisine girmesine ve Afrika’daki bölgesel güçler ile aktif ilişkiler kurmasına vesile oldu. Aslında, İsrail’i Afrika’da yeni müttefiklik arayışları içerisine iten etkenlerden birisi de Orta Doğu’daki yalnızlığı olmuştur. Hiç şüphesiz işgalci de olsa İsrail, stratejik önem açısından Orta Doğu’nun en önemli ülkelerinden biridir. Lakin Filistinlilere karşı güttüğü politika nedeniyle bölge halkı ve idarecileri nezdinde hiçbir zaman taraf olarak kabul görmemiştir. Bu sebepten ötürü İsrail; Uganda, Etiyopya, Tanzanya, Nijerya, Fas ve Sudan gibi Afrika ülkeleriyle olan yakınlığını pekiştirme gayretindedir.
Gelinen noktada bir ölçüde başarıya ulaşmış sayılabilir. İsrail’in Afrika ülkeleri ile olan yakınlığının irdelenmesi Orta Doğu’daki dengeleri anlamak açısından büyük ehemmiyet arz etmektedir. Bu ilişkiler bağlamında göz ardı edilmemesi gereken noktalardan birisi de İsrail’in son on yılda Afrika’da yürütmüş olduğu yoğun diplomasi trafiğidir. İsrail’in dış politikasındaki Afrika çalışmalarını “karşılıklı meşrulaştırma” olarak tanımlamak yerinde olacaktır. Üstelik İsrail bu politikalarını iç siyasetindeki sorunlarına bağlı kalmadan yürütmektedir. 2016 yılında Başbakan Netanyahu’nun farklı Afrika ülkelerini içeren ziyaretleri de göstermektedir ki Afrika da İsrail ile var olan ilişkilerin geliştirilmesi ve birtakım yeni iş birlikleri oluşturulması hususunda kapılarını açmıştır.
Elbette İsrail’in Afrika ülkeleriyle diplomatik ilişkilerinin pekiştirilmesi İsrail açısından önem arz etmektedir. Lakin bu önemi sadece birtakım siyasi ve diplomatik çıkarlar ile sınırlı tutmak doğru değildir. İsrail’in pusulasını yeniden Afrika’ya çevirmesinde siyasi politikaların yanında stratejik ve ekonomik hedefler de yatmaktadır. Ayrıca İsrail, bazı Afrika ülkeleriyle teknik iş birliği ve tarım sektörü konusunda da uzlaşma sağlamıştır. Bunları daha iyi anlayabilmek için her bir konuyu ayrı bir başlık altında irdelemek yerinde olacaktır.
Siyasi Hedefler
İsrail’in Filistin’e karşı uyguladığı politikaların uluslararası kamuoyunda yeterli desteği görmemesi, hükümetin dış politikada destek toplamak için yeni hamleler yapmasına yol açmaktadır. İsrail’in Afrika açılımını da bu minvalde değerlendirebiliriz. Nitekim Afrika’nın İsrail için önem arz etmesinin en temel sebeplerinden birisi de Afrika ülkelerinin Birleşmiş Milletler’deki oy çoğunluğudur. BM tarafından tanınan 194 ülkenin 54’ünün Afrika kıtasında olması ve bu ülkelerin uluslararası arenada önemli bir güç teşkil etmesi İsrail’in Afrika kıtasının üzerine, -özellikle BM’deki Kudüs oylamasından sonraki süreçte- düşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu yüzden Arap ve Müslümanların yoğunlukta bulunduğu Afrika ülkeleriyle ilişkileri, BAE ve Suudi Arabistan gibi maşa ülkeler aracılığıyla yeniden dizayn etmek, İsrail için elzemdir.
İsrail, Afrika’daki siyasi etkinlik politikası bağlamında aynı zamanda İslam İş Birliği Teşkilatı’nın da yarısını oluşturan Afrika Birliği’ne önem vermektedir. Çünkü Afrika ülkeleriyle ilişkilerini geliştirdiği takdirde İsrail’in siyasi alanda çapı genişleyecek, Filistin meselesine karşı kendince daha güçlü konuma gelecektir.
Afrika Birliği ülkelerinin bir kısmının ABD’nin Kudüs kararına karşı çıkması ve İsrail ile var olan siyasi ilişkilerini kesmesi İsrail’i zor duruma soktuğu için birliğin üye ülkeleri ile aktif bir ilişki içerisinde kalmak, İsrail’in geleceği açısından önemlidir.
Bu çerçevede İsrail’in Afrika kıtasındaki 10 elçiliğini muhafaza etmesinin ve bunun yanı sıra gerek bire bir gerekse ABD ya da BAE aracılığıyla bir dizi görüşme gerçekleştirmesi , Afrika’nın İsrail için ne kadar önemli olduğunun en açık göstergesidir.
Ekonomik Hedefler
İsrail’in son yıllarda diplomatik ilişki kurduğu Afrika ülkesi sayısını artırmasının yegâne amacını sadece diplomatik arayış olarak sınırlandırmak kanaatimizce doğru değildir. İsrail bu ilişkilerde aynı zamanda tarım, enerji sektörü, Afrika yeraltı doğal kaynaklarının yönetimi ve savunma sanayi ticareti gibi alanlar üzerinde de söz sahibi olup bu alanları ele geçirmek istemektedir. Unutmamak gerekir ki güncel BM verilerine göre yeryüzündeki petrolün 75 milyar varili bu bölgededir[1]. Ayrıca yine Afrika’da çıkarılan madenler yeryüzünün en değerli madenleri arasındadır. Bölge, yeraltı doğal kaynakları açısından da son derece varlıklıdır. Özellikle doğal gaz, altın ve madenler bakımından zengin olan bölge; İsrail’in bölgeye yatırım yapma, ticari ilişkiler kurma hususunda dikkatini cezbetmektedir. İsrail, Afrika ile olan ilişkilerinin geldiği yakın dönemde, kendi üretimi olan ürünleri Global Yahudi sermayesine dayalı Batı menşeli şirketlerin Afrika’daki nüfuzunu da kullanarak, Afrika pazarında yer almasını sağlamıştır.
Özellikle Güney Afrika, Angola, Botsvana gibi ülkelerde yer alan Global Yahudi fonlu marka ve kurumlar, yeryüzünün en önemli altın ve elmas madenlerinin işletimini ve pazarlamasını yapmaktadır.
Söz konusu bu marka ve kurumlar her ne kadar Batı menşeli ya da yerel olarak çalışıyor gibi gözükse de her birinin aslında İsrail yararına çalıştığı unutulmamalıdır[2].
Bir bakıma İsrail, ulusal ve uluslararası arenada yürüttüğü bu politikalardan istediği sonucu elde etmektedir. Bunun somut göstergesi de Afrika Birliği’nin 2013 yılında Filistin’e gözlemci ülke sıfatı[3] vermesine rağmen İsrail’in Filistin’in bir devlet olmadığını gerekçe göstererek bu statünün aslında kendisine verildiğini dünyaya ilan edebilmesidir.
Sonuç olarak denilebilir ki İsrail ile bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerde karşılıklı çıkarlar söz konusudur. Yukarıda belirtmeye çalıştığımız gibi İsrail, temelde bölge ülkelerinden Filistin meselesine karşı dış politikada destek istemekte ve bunun yanında da ekonomik çıkarlarını gözetmektedir. Afrika ülkelerinin büyük kısmı İkinci Dünya Savaşı sonucunda bağımsızlıklarını kazanmış ülkelerdir. Ekonomik kalkınma ve iç siyasetinin istikrarı için her halükârda askerî ve siyasi desteğe ihtiyaçları olmuştur. Bu minvalde İsrail, özellikle Boko Haram ve DAEŞ gibi terör örgütleriyle mücadele eden bazı Afrika ülkeleriyle iç ve dış güvenlik konularında iş birliğine gitmiştir. İş birliği kapsamında, önceleri sadece teknik destek olarak başlattığı ilişkisini günümüzde askeri teçhizatlar göndererek sürdürmektedir.