ÇİN’DEKİ SİYONİST LOBİ
Enes Malik Yılmaz
1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte dış dünyaya biraz da olsa açılan Çin, o dönemde izlediği komünist politikalarla bu açılımı tam manasıyla gerçekleştirememiştir. Ancak, özellikle ağır sanayi alanında Sovyetler Birliği örnek alınarak ciddi ilerlemeler kaydedilmiştir. 1976 yılında komünist lider Mao’nun ölmesiyle beraber yaklaşık 2 yıl kadar süren siyasî istikrarsızlık döneminden, serbest ticaret yanlısı Deng Xiaoping 1978 yılında galip çıkmıştır. Soğuk Savaş döneminde Batıya ama bilhassa Amerika’ya karşı son derece düşmanca tavır takınan ve SSCB’yi bu konuda yeterince sert olmadığı için eleştiren Çin’de iktidara Deng Xiaoping’in gelmesiyle, aşama aşama dış dünyaya açılmaya başlanmıştır. Deng Xiaoping iktidara geldikten sonra öncelikle önceki lider Mao’nun sürekli dile getirdiği ‘sınıfsal mücadele’nin bittiğini belirtmiştir. Ayrıca Deng Xiaoping , kalkınma politikasında dört önemli sektöre işaret etmiştir: Sanayi, Tarım, Savunma, Bilim-Teknoloji. Xiaoping, reformlara yabancı yatırıma izin veren Çin ve Yabancı Sermaye Ortak Girişimler Yasası ile başlamıştır. Daha sonraları, Ticarî Markalar Yasası (1983), Patent Yasası (1985), Yabancılarla Ekonomik Sözleşmeler (1985) yürürlüğe girmiştir.
1986 yılında, çok daha büyük bir reform olan Tamamen Yabancıların Mülkiyetindeki İşletmeler Yasası ile Çin’de yatırım yapacak bir yatırımcının, yatırımın yarısını bir Çinliye ortak etmesine gerek kalmamıştır.
Bu ve buna benzer birçok reform da 21. Yüzyılın ilk on yılına kadar devam edegelmiştir. Anlaşılacağı üzere, bu reformlarla beraber, ekonomik serbestinin hukukî zemini oluşturulmuş ve de serbest piyasanın ve yabancı sermayenin önü ziyadesiyle açılmıştır. 1978 yılında başlayan reformlar ile beraber Çin’in ticari hacmi büyük ilerlemeler kaydetmiştir.
Çin’in ekonomik gelişim sürecine kısaca göz attıktan sonra, Çin-İsrail ilişkilerinin tarihsel seyrine dönüyoruz.
İsrail, devlet olarak henüz 100 yaşında olsa dahi İsrail ırkı vasıtasıyla, 100 yılı aşkın bir süredir dünya ekonomisinde söz sahibi olduğu bilinen bir gerçektir. Birbirinden farklı birçok sektörde Yahudi sermayesi bulunmaktadır: Medya, gıda, tarım, silah sanayi… İsrail, tıpkı Birleşik Devletler’de yaptığı gibi, bugün de yükselen Çin ekonomisinde sermaye sahibi olmaya çalışmakta, bu yolla da yükselen Çin gücünü politik lobi faaliyetleri ile yönlendirmeye çalışmaktadır. Ancak burada ‘yükselen Çin ekonomisinden bahsederken, bu yükselişin İsrail/Yahudi sermayesinden bağımsız bir şekilde geliştiğini söylemek yanlış olur. Öyle ki Çin-İsrail ilişkileri, yüzeysel olarak da olsa, yüzlerce yıl öncesine dayanmaktadır.
İpek Yolu üzerinde ticaret yapan Yahudi tüccarlar, Çin’in Kai Feng eyaletinde ciddi bir nüfus ve nüfuz oluşturmuşlardır. Bu ticari ilişkiler tarihsel seyrinde devam ederken, 20. Yüzyılın başlarında, Çin’in önemli liman kentlerinden olan Şangay da Yahudi tüccarlara ev sahipliği yapmıştır. Bu tarihsel ticaret münasebetiyle oluşan yakınlaşma, İkinci Dünya Savaşı’nda Çin’in Avrupa’da katledilen Yahudilere kucak açmayı düşünmesine kadar varacak ancak Çin-Almanya ilişkileri ve dönemin şartları bu düşünceye engel olacaktı.
İsrail’in Çin ile olan diplomatik ilişkileri de Çin’in 1949 yılında modern diplomasiye de Halk Cumhuriyeti ile adım atmasına dayanmaktadır. Ancak bu devlet kurulmadan önce de Çin, 1948 yılındaki Arap-İsrail savaşlarında tarafsız kalmıştı. 1 Ekim 1949’da, Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu. İsrail ise bu yeni cumhuriyeti 1 Ocak 1950’de tanıdı. Yine 1950 yılında, Çin-İsrail tarafları Moskova’da bir araya geldi ve Çin, İsrail büyükelçi ve diplomatlarını ülkeye kabul edeceğini belirtti. Ancak Kore Savaşı’nın patlak vermesi üzerine İsrail, ekonomik sorunları öne sürerek ilişkileri Moskova üzerinden devam ettirmiştir. 1956 İsrail’in Süveyş Harekatı’na kadar belirli bir düzeyde ilerleyen ilişkiler, bu harekattan sonra ilişkiler tamamen kopmuştur.
Daha önce de belirtildiği üzere, 70’lerin sonlarında başlayan dışa açılma politikası ile, yıllardan beri Çin’in önemli ticaret kentlerinde yaşayan Yahudi tüccarlar/iş adamları, Çin’de yatırım yapmaya başladılar. Bilhassa, yukarıda adı geçen Tamamen Yabancıların Mülkiyetindeki İşletmeler Yasası, bu yatırımların önünü açmıştır. 1990 yılında da iki ülke karşılıklı büyükelçilik açma ve diplomatik misyon bulundurma kararları almışlar ve 1992 yılında da karşılıklı olarak resmi tanıma deklarasyonu yayınlamışlardır. Bu dönemden sonra Çin-İsrail arası ilişkileri ivme kazanmıştır. Bu ilişkiler, başta tarım olmak üzere, eğitim ve silah satımı gibi alanlarda güçlenmiştir.
İsrail, Çin ile olan ticari ilişkilerini kimi zaman ABD ile değil, ABD’ye rağmen sürdürmüştür. Bu noktada özellikle, 1989 yılında yaşanan Tian An Men olayları [1] sonrasında, ABD ve Avrupa Birliği Çin’e silah ambargosu uygulamaya başladı. Bu ambargo süresince Çin, ideolojik müttefiki SSCB’den silah satın almaya devam etti. Bu süreçte her ne kadar Çin, kendi silah teknolojisini geliştirme yönünde adımlar atsa da bu teknolojinin gerisinde kalmıştır. Böyle bir durumda, İsrail, Çin’in SSCB’den sonra en çok silah satın aldığı ülke olmuştur. İsrail, Çin’e satmayı planladığı bazı askeri sistemleri ABD baskısı sebebiyle sonradan iptal etse de yaklaşık 4 milyar dolarlık bir silah ticareti gerçekleşmiştir.[2] Ayrıca Çin, İsrail'in Asya'daki en büyük ticaret ortağı haline gelmiştir. 1992'de 50 milyon dolar olan Çin-İsrail ticaret hacmi, 2016'da 200 kat artarak 13 milyar dolara yükseldi. 2016'da İsrail'deki Çin yatırımları, Yahudi devletindeki Amerikan yatırımlarını aşan 6 milyar doları aştı.[3]
İşte tüm bu gelişmelerin peşi sıra, bilhassa 21. Yüzyılda İsrail, Çin’de lobi faaliyetlerine başlamıştır. İsrail’in Çin’de lobi faaliyetlerinde bulunmasını kolay kılan birkaç husustan bahsetmek mümkündür. Amerika ve Avrupa’daki durumun aksine, Çin’de geleneksel yani tarihî arka plana sahip bir anti-Semitizm/Yahudi karşıtlığı bulunmamaktadır. Bu durum, bilhassa Çin kamuoyunun İsrail algısını tamamiyle medyanın şekillendirdiğini göstermektedir ki medya sermayesinin de büyük çoğunluğunu elinde bulunduran İsrail’in bu algıyı istediği gibi yönlendirmesi çok da zor olmayacaktır. Bununla beraber, Çin de, tıpkı İsrail gibi, kendi için bir Müslüman sorunu barındırmaktadır. Çin cumhuriyetçileri ve bürokratları, bu konuda İsrail devleti ile mutabık haldedir. Her ne kadar Çin ilk etapta Filistin yanlısı tutum sergilese de İsrail, Çin’de kurduğu organizasyonlarla bu durumu değiştirmek için lobi faaliyetlerinde bulunmaya çalışmaktadır.
İsrail’in Çin’deki lobi faaliyetlerinin temellerinden biri de 1980-90’larda oluşturulan Yahudi akademik altyapı ile ilgilidir. Zaten bugün İsrail’in Çin’de genel olarak üniversiteler aracılığıyla iş yapması da bunun bir sonucudur.
İsrail, Çin’de birçok üniversitede çeşitli konferanslar ve eğitim dizileri tertip etse de kurulan organizasyonlar arasında en dikkat çekeni ve etkilisi 2011 yılında kurulan SIGNAL (Sino-Israel Global Network and Academic Leadership)’dir. SIGNAL, kamuoyundaki İsrail algısını düzeltmek ya da Holokost’u anlatmak için çeşitli eğitim programları düzenlemektedir. Bunlara bir örnek olarak; SIGNAL, Bariyla Illan Üniversitesi ve Yad Vesham'la beraber, 4 ay kadar süren bir eğitim programına sponsorluk yapmaktadır. Bu program da Schusterman Bursları veya Diane ve Guilford Glazer Vakfı tarafından sağlanan ödenekler ile finanse edilmektedir. Genellikle Yad Vesham'da, katılımcıların Yahudi tarihsel anlatılarına maruz kaldıkları on dokuz günlük bir Holokost semineriyle başlar ve İsrail'in ulusal kurucusu ve Arap-İsrail çatışmasına ilişkin anlayışlarını içerir. Bazı katılımcılar ABD'deki Brandeis Üniversitesi'ne gönderilir ve İsrail Enstitüsü gibi Schusterman destekli birimlerle bağlantılı seminerlere ve kurslara kaydolurlar. SIGNAL, bu ‘İsrail Çalışmaları Programları’ için kitapları ve diğer kaynakları (İsrail Dışişleri Bakanlığı, Kudüs Halkla İlişkiler Merkezi, Amerika Yahudi Komitesi ve diğerleri tarafından sağlanmaktadır.) temin etmektedir.[4]
SIGNAL, bu programların da ötesinde, Çin düşünce kuruluşları ve hükümet organizasyonlarıyla da diyaloglar kurmakta, İsrail’in söylemleri için bir medya platformu sağlamakta ve İsrail yanlısı konuşmacıların olduğu (Saul Singer, Harold Rhode, Dore Gold gibi) konferans turları düzenlemektedir. Ayrıca SIGNAL, "İsrail’in ve bölgenin daha doğru bir şekilde anlaşılmasını" teşvik etmek için devlete bağlı kilit araştırma düşünce kuruluşlarıyla stratejik diyalog kanalları geliştirmeye çalışmaktadır.
Sonuç itibariyle, Çin, Yahudi sermayesinin de bu bölgeye kayması ve iş gücüne sahip olması dolayısıyla dünyanın büyük güçlerinden biri haline gelmiştir. Hatta ABD’ye borç vermesi münasebetiyle, ABD’yi ekonomik olarak alt etmiştir dahi denilebilir. İsrail ise, tarihsel bağlarını ve statik avantajlarını kullanarak Çin’de lobi faaliyetlerine girişmiştir. Bu yazımızda da İsrail’in Çin ile olan ilişkilerinin kısa bir tarihsel arka planını ve Çin’deki lobi faaliyetlerinde belli başlı olan birkaç tanesini ele aldık. Amacımız, dünya düzeninin geleceği açısında büyük bir önemi haiz olduğunu düşündüğümüz Çin-İsrail ilişkilerine, farklı bir açıdan da bakılmasına dikkat çekmektir.
[1] Tian An Men katliamı olarak da bilinen Tian An Men Meydanı olayları; 1989 yılının 15 nisan-4 haziran arasında Pekin’in Tian An Men Meydanı'nda yaşanan protesto gösterilerini ve ardından gelen kanlı bastırmayı ifade eder. Gösteriler sonucu, gerçeği yansıtmayan resmi kaynaklara göre 200-300 arası, öğrenci örgütlerine göre ise 2000-3000 arası ölüm gerçekleşmiştir.
[2] Sudha Ramachandran, US up in arms over Sino-Israel ties, 21 Eylül 2004. Ayrıca: http://www.atimes.com/atimes/Middle_East/FL21Ak01.html
[3]http://en.sino-israel.org/publications/signal-perspectives/china-and-israel-a-quarter-of-a-century-of-friendship/
[4]http://thediplomat.com/2015/04/an-israeli-lobby-in-china/